İstanbul'da güneş tutuldu;
pembe blucinli bir afet,
savurarak permalı saçlarını
sakallarından yakaladı onu.
Bulutlar, minarelerle birdirbir oynuyordu,
Mahmutpaşa'da podyuma çıkmıştı gecekondular;
gümüş kanatlı bir uçak
zabıtalarla aynı anda saldırıya kalktı.
Yani Camii önlerinde kuşatıldı çocuklar,
olayı gören bir vapur haykırdı "OLEY",
çımacının kuru ıslığıyla
başladı makinalar Rock'n Roll'a.
Bir elinde peynir, bir elinde zeytin
Eminönü'nde trapeze çıkınca ekmek,
işçiler saçlarının yarısını kestiler,
palyaçolar işsiz kalırız diye düşünmediler ama,
duraktaki izleyiciler ceplerini karıştırarak
taksitli satış mağazalarının yolunu tuttular.
Kırmızıda durmadılar, yeşilde geçmediler,
Sarı yanınca birbirlerini yediler.
Aç martıların son çığlıkları;
son balıkların, son pullarına takılmıştı.
Bizans'tan kalma bir yılan
asfaltın üzerinde intihar etti.
Kimseler görmedi, kimseler duymadı;
Sadece surlar ağladı.
Haliç'in dibinde semaya durdu Bizanslı ölüler,
Romanyalı rahibeler, cinsel devrimi anlatıyordu Galata'da.
Karaköy sergisinde deniz mahçup oluyordu ha bire,
azaldıkça azalıyordu balıklar,
Dolmabahçe gerinirken denize karşı,
Boğaz vapuru, gözlerini dikmiş Köprü'nün bacaklarına,
acımasızca saplarken çıpasını Ortaköy önlerine
benzi solmuş balıkçı tekneleri
platonik bir aşkla Kız Kulesi'ni seviyordu hâlâ.
Ahmet Ümit
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder