30 Ocak 2014 Perşembe

Sevgiliniz size değer vermiyor mu?



Bu soruya cevabınız "evet"se buna neden olan sebep yine sizsiniz. Değer kazanmak için elinizden geleni yapmış olmanız değersiz görülmeniz için en büyük neden. Ne yazık ki erkekler her ne kadar sevilmeyi, kıskanılmayı, özel olmayı, sahip olmayı istediklerini belli etselerde, bunları sizden aldıkları ilk anda değişime başlarlar. Ve zamanla siz altın değerinizi kaybeder, teneke muamelesi görmeye başlarsınız. Şu tip davranışları yapıyorsanız değer görmeyi beklemeyin ve aşağıda yazanların tam zıttını yapmaya derhal başlayın.

- Sevdiğiniz adamın hayatını kolaylaştıran faaliyetlerde bulunmayın. Siz ona konfor ve huzur sağladıkça sizi silik bir insan olarak görmeye başlayacaktır.
- Maddi açıdan zayıf ya da yetersiz olduğu zamanlarda anlayışlı olursanız, eline geçen parayı herkes için harcayıp sizin için harcamamayı alışkanlık haline getirecektir.
- Özel günleri unutmasını mazereti ne kadar büyük olursa olsun anlayışla karşılamayın.
- Kötü, üzüntülü, sıkıntılı olduğunuzda sorunlarınızla onu bunaltmamak demek onu sorunsuz bir kadına alıştırmaktır. En ufak sorununuz olsa bile ilgilenmeyen bir adam yaratırsınız başka birşey değil.
- Onun için standartlarınızdan ve hayatınızdan ödün veriyorsanız yanlış yoldasınız.
- Giyme deyince giymiyor, gitme deyince gitmiyorsanız zamanla onun gözüne o kadar pasif görünürsünüz ki sizi beğenmediğini bile hissedersiniz.
- Onun istediği insanın tam tersi olmalısınız. Erkekler malesef itaatkar kadın istediklerini söyler ve asi kadınları hayal ederler.

Sizi sahiplendiğini sandığınız erkek aslında sizin elinizi kolunuzu bağlayıp bir ilişki içine tıkmaya gayret ediyordur. Emin olun bu safhadan sonra sizi tıkılı kaldığınız yerde aşağılayacak ve sizde öz güveni yitik biri olarak mutsuzluklara yelken açmaya başlayacaksınız.


ALINTIDIR!..

29 Ocak 2014 Çarşamba

Bir Yusuf Masalı 3. Bölüm

Selda Bağcan klasikleri



Yükleyen kişinin emeğine sağlık...Harika bir çalışma olmuş, nostaljik görüntüler ve muhteşem sesin harmanlanmasıyla oluşturulmuş güzel bir video...

Aşk Mektupları 14


Topkapı Sarayın’nda Sadrazam (Pargalı) İbrahim Paşa’nın Kanuni’nin kardeşi Hatice Sultan’a yazdığı 12 mektup bulunuyor.
Bu mektupları Pargalı, Hatice Sultan ile evlendikten sonra yazmış.
Hatice Sultan’a hep ‘Kadınların en yücesi’ diye hitap ediyor.
Sultana, abisinden dolayı saygı duyduğu açık. Genelde mektuplarını seferdeyken yazmış. Hatice Sultan’ı çok sevdiği ve ona büyük özlem duyduğu belli..
Karanlık gecelerime yıldızlar yağar sultanım
Işığınız güneşle aşık atar,
ay mahcup olur kaçar
İbrahim kulunuz bu ışıkla kör olmuş
Gayri iflah olmaz sultanım.
Pargalı’dan, Kanuni’nin kız kardeşi Hatice Sultan’a
“Canım, sevdiğim,
Oğlumuzun iki gözünden öperim. Inşallah iyicedir. Size de en derin selamlarimi ve candan ve gönülden iyi dileklerimi bildiririm. Sevgi ve özlem içinde kalmış bu aşığın iyi soracak olursanız sıhhat ve selametteyim. Daima hazır dualarinizla meşkul olduğumu bilesiniz. Malumunuz olduğu üzere hala Halep’teyim. Yüce sultanimiz sayesinde her taraftan zafer haberleri gelmeye devam ediyor. Inşallah bütün işlerimiz hayırlarla tamamlanacaktır. Siz de iyilik haberlerinizi bildirmeyi unutmayınız. Ancak sanıyorum ki bu kulunuza biraz küsmüşsünüz. Sevdiceğim, Allah bilir ya sizi canımdan çok severim. Elbette ben günahkâr bir kulunuzum. Size karşı mutlaka bir hatam olmuştur. Fakat üzülmenizi asla istemem. Ancak bunca zaman geçti sizden hiçbir haber alamadım. Size ne yaptım ki bana küstünüz?”
Canım, gözleri güzel sevdiğim,
Aşkımızın meyvesi olan oğlumuzun gözlerinden öperim. Size de candan ve gönülden selamlarımı bildiririm. Bu aşığınızın halini soracak olursanız çok şükür sıhhat ve selametteyim. Gece ve gündüz daima hayır duanıza devam etmekteyim. Şu sıralar İznik’e yaklaşmış bulunuyorum. Yüce sultanımızın zafer haberlerini bekliyoruz. İnşallah bütün işlerimiz hayırla sona erecektir. Sizin sağlık haberinizi almak ise bizi ayrı bir mutlu etmiştir. Bu kulunuzu aklınızdan hiç çıkarmayınız. Başka ne söylemek gerekir bilemem. Sözlerimi kabul ediniz.
Aşığınız İbrahim
Kadınların en yücesine,
Daima tertemiz kalasınız. Oğlumun gözlerinden de öperim. Sonsuz selamlar ve en kalbi duygularımla, size karşı olan özlemimi bildiririm. Lütfedip beni soracak olursanız çok şükür sağlığım yerinde. Gece ve gündüz size kavuşmak için dua etmekteyim. Allah’tan dileğim, kavuşmamızın bir an evvel gerçekleşmesidir. Nerde olduğumu merak etmişseniz söyleyeyim. Şu an Diyarbakır’a doğru ilerliyoruz. Etraftan yine zafer haberleri geliyor. Ümid ederim ki hayır dualarınız eksik olmuyordur. Sağlığınızdan ve iyiliğinizden beni haberdar etmeyi unutmayınız. Sizden iyi haberler geldikçe kalbimiz aydınlanıyor. Dualarım sizinledir.
Sizi seven ve özleyen İbrahim
Canım, sevdiğim,
Oğlumun gözlerinden öperim. Bu taraftan selamlarımı iletiniz. Size de sonsuz selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Beni sorarsanız çok şükür dualarınız sayesinde sıhhat ve afiyetteyim. Gece gündüz sizlere bir an önce kavuşmayı hayal etmekteyim. İnşallah bu hayalim yakında gerçekleşecek. Şu an Bağdat’tayım. Bütün Irak’ı fethettik. İnşallah zaferlerimiz devam edecek. Sizlerin sağlık haberlerini bize bildirmeyi ihmal etmeyiniz. Sizlerden gelecek haberler, bizleri burada mutlu ediyor. Sonsuz selamlar ederim.
Sizi seven İbrahim
HATİCE SULTAN’DAN PARGALI İBRAHİM’E MEKTUP :
Ne güneşin aydınlığı, ne de gecelerimin parlayan yıldızları yardım etmiyor kanayan yüreğime. Kaç kez Ay hilal, kaç kez dolunay oldu yoksun. Bu mermer teras soğuk, karanlık, kimsesiz, sahibini bekliyor. Rüyalırımda keman sesini duyunca ağlayarak uyanıyorum. Sabah ezanına kadar dualar ediyorum Rabbime. Rabbim benim mehtabımın yıldızını koru, önündeki karanlığı kaldır ışığınla. Merhametinle yol göster seferde olanlara. Tez zamanda kavuşsunlar ardından ağlayanlara. İki gözüm sana emanet. Unutma beni.
Saraydan sevinçli haber de var. Hürrem Hatun gebe, inşallah yine hala olacağım.

Aşk Mektupları 13


Albert Einstein’dan Mileva Maric’e
“Sevgili Fraulein,

Size yazma arzum, uzun zamandır mektubunuzu yanıtlamadığım için hissettiğim ve eleştiren bakışlarınızdan kaçınmama neden olan suçluluğu sonunda yendi. Fakat şimdi bana kızmakta haklı olsanız da çürük bahaneler arkasına sığınarak daha büyük suç işlemediğim ve dosdoğru bağışlanmak -ve en kısa zamanda bir cevap- istediğim için biraz olsun hakkımı vermelisiniz.

Öğrenime devam etmek için buraya dönmek istemeniz beni mutlu etti. Çabuk gelin, kararınızdan pişman olmayacağınızı biliyorum. En önemli çalışmalarımıza en kısa zamanda yetişebileceğinizden eminim. Yine de üzerinde durduğunuz konuları yeniden anlatmak beni çok huzursuz ediyor. Konuları sadece burada uygun bir şekilde düzenlenmiş ve açıklanmış olarak."  
ALINTIDIR!...

Aşk Mektupları 12


Simone de Beauvoir’dan Nelson Agren'e

“Seni ve beni düşündüm. Biz birbirimizi anılarımız, umutlarımız ve mektuplarımızla, aramızdaki mesafeye rağmen seviyoruz, bu aşkı gerçekten bitmeyecek, mutlu bir aşk yapabilecek miyiz? Yapmalıyız. Yapabileceğimize de inanıyorum; ama kolay olmayacak. Nelson, seni seviyorum. Ama sana hayatımı adamazsam bu aşkı hak eder miyim? Hayatımı sana adayamayacağımı açıklamaya çalışmıştım. Beni anlıyor musun? 
Benden bütün hayatımı istiyorsun demek istemiyorum, söylemek istediğim sadece şu: Tekrar karşılaştığımızda ne olacağını bilmiyoruz ama; yalnız şunu biliyorum ki ne olursa olsun, sana her şeyimi veremem, bu yüzden de kendimi kötü hissediyorum. (...) Aşkın sadece “seni seviyorum” demekten fazla bir şey olduğunu, gerçeği söylemeye çalışmanın da aşk olduğunu hissedebiliyor musun?  Aşkını istediğim kadar aşkını hak etmeyi de istediğimi anlıyor musun?”
ALINTIDIR!...

Aşk Mektupları 11



Yılmaz Güney'den Nebahat Çehre'ye

"Şu yeryüzünde üç milyarı aşkın insan yaşar yavrum, üç milyarı aşkın yürek atar, durur. Şu üç milyarı aşkın insanların bir kısmı aç, bir kısmı hasta, bir kısmı yaşlı, bir kısmı aşık. Dünyanın neresinde olursa olsun, sevda için yanan binlerce insan vardır. Ve biz, bu üç milyardan yalnız
iki kişiyiz.

Her şeyin bir kanunu vardır. Ama sevdanın kanunu, yolu, yordamı yoktur. Akıp giden, aktıkça da büyüyen bir sudur sevda. Irmaklar sonlarını denizde kaybolmuş bulurlar. O denizin içinde kimsenin bilmediği ırmaklar, dereler, çaylar vardır. Ben o denizlerin içinde kaybolan, ne olduğunu hatırlamayan ırmaklardan biri olmak istemiyorum.

Ben, kendi denizimi kendim yaratmak, kendi toprağımı kendim sulamak ve akmak, hep akmak istiyorum. Ama nereye, nasıl? Bütün bir hayatın sonu elleri soğuk bir ölüme bağlanır. O denizlere koşan ırmaklar gibi."


ALINTIDIR!..

Aşk Mektupları 10



Hürrem Sultan'dan Kanuni Sultan Süleyman'a

“Ömrüm, azizim, sultanım, Allah’tan tek dileğim ve yüreğimin biricik arzusu, size tekrar kavuşabilmek ve ışık saçan yüzünüze bir defa daha bakabilmektir. Rabbimden elbette dilerim ki benim sultanım, candan ve gönülden sevdiğim şahım, dünyada ve ahirette hep mutlu olsun. İyi biliyorum ki benim sultanım, bu kulunu, kaderin bir cilvesiyle gördü ve sevdi, bu kuluna mutluluk ve huzur ihsan etti. Bu yüzden, mutlu olacağım gün, sadece size kavuşacağım gündür. Size, gözyaşlarımı damlattığım bir elbise gönderdim. Hatırım için giyesiniz. Fakir ve hakir cariyeniz Hürrem”


ALINTIDIR!..

Aşk Mektupları 9




Ahmed Arif'ten Leyla Erbil'e

“Sabah gözlerimi sana açarım.

Akşam, uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade başdönmesini bulurum.

Böyleyken gene de şükretmem halime, hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. Aklıma gelmezki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana ağırlık sana sıkıntı olurum. Nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş… hepsi. Ençok da en ilk de Leylâsın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben cehennem çarklarından kurtuldum. Üşüyorum kapama gözlerini…”

ALINTIDIR!...

Aşk Mektupları 8





Héloise'den Abélard'a

"Elin. . . elin değmis bu mektuba.
Teşekkür ederim; bana yazmamışsın ama.
Aşık olduğum elin. O aşka ssusamışım.
Hakkım var o elin yazdığı mektubu açmaya.

Çünkü aşkım ölümüm oldu benim.
Şairlik taslamıyorum.
Gerçek bu: Sen olmayan her şey için ölüyüm ben.
Her gün seni unutacağım diye yeminler ediyorum,
Sonra seni düsünürken kendime yakalanıyorum.
Zaaflarima kızıp köpürüyorum,
Sonra iyi ki zayıfım diye şükürler ediyorum."
ALINTIDIR!...

Aşk Mektupları 7




Frida Kahlo’dan Diego Rivera’ya
"Senden niye vazgeçtim Diego,

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim. Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim. Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim. Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim. Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.

Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim. Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim. Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim. Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden “sen” olduğun için vazgeçtim.

Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim."
ALINTIDIR!..

Aşk Mektupları 6



"Wolfgang Amadeus Mozart’tan Constanze’ye

Son sayfayı yazarken, kağıdın üzerine birbiri ardına gözyaşları düşmeye başladı.

Ama neşelenmeliyim-yakala!-şaşırtıcı sayıda öpücük uçuyor havada. Şeytan! Havada kaynıyorlar!

Ha!Ha!… Üçünü yakaladım.Harikulade lezzetliler! Bu mektuba yanıt verebilirsin, ama mektubunu Linz Postanesi’ne göndermelisin. En güvenli yol bu. Regensburg’a gidip gitmeyeceğimi henüz tam olarak bilmediğimden, sana kesin bir şey söyleyemiyorum. Zarfın üzerine, gelinip alınıncaya dek mektubun bekletilmesini yaz. Adieu.

Çok sevgili, sevgililerin sevgilisi minik karım. Sağlığına dikkat et; kasabada dolaşmayı aklından geçirme. Lütfen yaz ve yeni yerimizi nasıl bulduğunu anlat bana, Adieu.

Seni milyonlarca kez öpüyorum."


ALINTIDIR!...

Aşk Mektupları 5




Nazım Hikmet'ten Piraye'ye
"Karıcığım,

Bu seferki ilk mektubuma senin için yazdığım bir şiir ile başlıyorum:
   
Saat dört
yoksun
Saat beş
yok
Altı, yedi,
ertesi gün, daha ertesi
ve belki
kim bilir...
Hapisane avlusunda
bir bahçemiz vardı.
Sıcak bir duvar dibinde on beş adım kadardı.
Gelirdin,
yan yana otururduk,
kırmızı ve kocaman
muşamba torban dizlerinde.

Kuzum karıcığım, bu şiirleri iyi oku. Yazdıklarımın en ustaları değilse de en yalansızlarıdır. Seni nasıl yalansız, süssüz, sanatsız seviyorsam, bunlar da öyle…"
ALINTIDIR!..

Aşk Mektupları 4





Cemal Süreya'dan Zuhal Tekkanat'a
"Hayatımsın.
Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de şeyi bilmeni isterim: Benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hâlâ başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N’olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır.

Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum.

Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanı başımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak."

Aşk Mektupları 3



Kafka'dan Milena'ya
"Yeryüzünde tam olarak bildiğimiz şeyler çok azdır ama şunu iyi biliyoruz ikimiz de: 'Biz hiçbir zaman birlikte olamayacağız.' Yarın yataktan kalkamayacağımı bildiğim gibi. Bu kalkma işi insan iradesinin de üstüne çıkıyor galiba.
Hesapladığımdan daha önce göreceğiz galiba birbirimizi. Ama yine de hiçbir zaman birlikte olamayacağımızı düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. 'Önce' ile 'hiçbir zaman' birbirinin aynı olan kelimelerdir.

İki saat boyunca sedirde uzanmış seni düşünüyordum. Şunu iyi bil ki Milena biz yanyana gelmiş benim yere yığılmış varlığımı izliyoruz ama senin yanında duran ben cansızım artık.

Artık sonbahar da oyun oynuyor benimle. Zaman zaman kuşkuya düşecek kadar yanıyor yine kuşkuya düşecek kadar üşüyorum."

ALINTIDIR!..


Aşk Mektupları 2



Napolyon'dan Josephine'e

"Seninle dopdolu olarak uyanıyorum. Yüzün ve dün akşamın o insanı sarhoş eden anısı duyularımı bir an bile rahat bırakmadı. Tatlı ve eşsiz Josephine, kalbimde ne garip etki yaratıyorsunuz siz.

Kızıyor musunuz? Üzgün müsünüz? Kaygılı mısınız?

Ruhum üzüntüden yorgun düştü ve dostunuz için artık huzur diye bir şey yok. Ama bana egemen olan o derin duyguya kendimi teslim ederek dudaklarınızdan, kalbinizden beni kavuran bir alevi çekip aldığımda benim için daha da fazlası söz konusu demek ki...

Ah!

Yüzünüzün siz olmadığını asıl bu gece iyice fark ettim. Üç saat sonra göreceğim seni. 

Beklerken, mio dolce amor (benim tatlı sevgilim), bir milyon öpücüğü kabul et; ama sen bana öpücük verme sakın, çünkü kanımı kavuruyor."

ALINTIDIR!..

Aşk Mektupları 1


Victor Hugo’dan Juliette Drouet’ye
Bütün bu karanlık ve şiddet dolu günler boyunca harikuladeydiniz, Juliette’im.
Sevgi istedim getirdiniz, sağ olun!
Gizlendiğim yerlerde, sürekli tehlikede beklemekle geçen gecelerin sonunda, kapımda parmaklarınızda titreyen anahtarın sesini duyduğumda, kötülükler ve karanlıklar yok oluyordu; içeriye ışık giriyordu! Çatışmalara ara verildiğinde yanı başımda olduğunuz o korkunç, ama müthiş tatlı saatleri asla unutmamalıyız. O küçük karanlık odayı, tavandan, duvarlardan sarkan o eski eşyayı, yan yana duran iki koltuğu, masanın bir köşesinde yediğimiz yemeği, getirmiş olduğunuz soğuk tavuğu yaşamımız boyunca unutmayalım; tatlı konuşmalarımızı, okşamalarınızı, kaygılarınızı, adanmışlığınızı hep anımsayalım.
Beni sakin ve dingin gördüğünüze şaşırmıştınız.Bu sakinlik ve dinginlik nereden geliyor, biliyor musunuz?
Sizden...

ALINTIDIR!..

24 Ocak 2014 Cuma

Ben yemiyorum çin tuzu yediriyor






Cipsten kuruyemişe, hamburgerden soslara her türlü yiyecekte bulunuyor. Hatta sokakta satılan döner ve çiğköftede bile var! Bahsettiğimiz madde Çin tuzu. Bunu içeren yiyeceklerin yemeye teşvik ettiği, bağımlılık yaptığı iddia ediliyor. Sonuç ise çağın hastalığı obezite! 
Ne tatlı ne tuzlu ne acı ne de ekşi. İnsanın tat duyusunun artık beşincisi de var: Monosodium glutamate, kısa adıyla MSG ve yaygın ismiyle Çin tuzu. İlk keşfedildiği yıl 1866. Alman kimyager  Karl Heinrich Leopold Ritthausen buldu. 1907’de Tokyo Üniversitesi’nden kimya profesörü Kikunae Ikeda,  Japon muftağında sıkça kullanılan deniz yosununun içinde bulunan bu maddeyi ayrıştırdı.  İnsanın dilindeki acı, ekşi, tatlı ve tuzludan farklıydı. Ikeda, bu maddeye ‘umami’ adını verdi. Umami’nin Türkçe karşılığı ‘lezzetli’. Bu madde aslında    monosodium glutamate’tı (MSG). Aslında glutamik asidin tuzu. Dr. Ikeda, bunu keşfetti, patentini aldı ve bugün tüm dünyada lezzet artırmak için kullanılan bu maddenin üretiminin başlamasına sebep oldu. Ajinomoto adlı bir firma MSG’yi önce Japonya’da üretti ama bu madde tüm dünyada popüler oldu. Yiyeceklerin lezzetini artırıp geliştiriyordu. MSG’ye ‘Çin tuzu’ da deniliyor. Japonya’da üretilmesine karşın, ‘Çin tuzu’ denilmesinin nedeni Uzakdoğu denince çoğu kişinin aklına Çin’in gelmesi.
DOYMA HİSSİ KAYBOLUYOR
Bugün yiyeceklerin lezzetini artırmak için kullanılan bu maddeye hemen her yiyecekte rastlamak mümkün. Kuruyemişten sakıza, hamburgerden salata sosuna, cipsten çiğköfteye hatta kuruyemişe... Ambalajların üzerinde MSG, monosodium glutamate ya da E-621 yazıyorsa bilin ki onun içinde bu madde kullanılmış. ABD’li bazı uzmanlar MSG’nin yiyecek ambalajlarında 25 farklı isimle belirtildiğini söylüyor, ‘doğal lezzet’ veya ‘hidrolize bitkisel protein’ diye yazıldığını savunuyor. Son 15 yıla damgasını vuran ve sık sık tartışılan MSG, yiyeceklerin lezzetini artırıyor, insana yedikçe yediriyor. Yapılan araştırmalara göre yol açtığı en bilinen sorun obezite. Çünkü uzmanlar bu maddenin bulunduğu yiyecekleri yiyenlerde doyma hissi kaybolduğu için aşırı şişmanlığın kaçınılmaz bir son olduğu konusunda uyarıyor. Fareler üzerinde yapılan deneylere göre epilepsi, Alzheimer, parkinson, öğrenme güçlüğü gibi nöro-toksisiste etkisi var. Astım ve alerji, kalp ritm bozukluğunun yanı sıra retinada harabiyete neden olduğu da belirtiliyor.
50 ÜLKEDE KULLANIMI SINIRLI
 AB ülkelerinde üç aylığa kadar olan bebeklerin gıdalarında kullanımı yasaklanan MSG, aralarında ABD’nin de bulunduğu yaklaşık 50 ülkede kullanımı sınırlandırıldı. Türkiye’de kullanımı serbest, lokantalardaki yemeklere lezzet vermesi için bile kullanıldığı iddia ediliyor. Hatta bazı açık artırma sitelerinde bile satılıyor.  ‘Yavaş zehir’ olarak da anılan, mobilyadan kıyafete her şeyin organik olanının tercih edildiği günümüzde özellikle yiyeceklerin içinde bulunduğu için çok tartışılan bir madde MSG. Türkiye’de de sık sık gündeme geliyor ve uzmanlar bu maddenin en azından sınırlandırılması gerektiğine inanıyor... Peki uzmanlar, ayrıntılarıyla ne diyor? İşte yanıtları... 
Kereste tozunu bile lezzetli hale getirir!
SAĞLIK ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer’in MSG ile ilgili söyledikleri ürkütücü: “Bu maddenin tadı ne acı, ne tatlı, ne ekşi, ne tuzlu. ‘Beşinci tat’ olarak nitelendiriliyor. Mesela kereste tozunun içine koyun, onu yenebilecek kıvama getirin ve dünyanın en iyi ballarının yanına koyup 100 kişiye tattırın. 100’ü de MSG’li kereste tozunun daha iyi olduğunu söyleyecektir!”
MSG’nin kaynağı Özer’e göre farklı. Örneğin 2001’de domuzdan üretildiği ortaya çıkınca yer yerinden oynamış. “Mısır ve buğdaydan da elde ediliyor” diyor Özer. En büyük üreticisi Japon firması, Özer hatta dünyada kakaodan sonra en yaygın ticari hacme sahip madde olduğunu söylüyor: “30 milyar dolar ticari hacmine sahip. Dünyada yaklaşık 50 ülkede kullanımı sınırlandırıldı. ABD de bu ülkeler arasında. Sınırlamanın bir anlamı yok, kamuoyunu teskin etmek için alınan bir karar. Tamamen yasaklanması gerekiyor çünkü yapılan araştırmalara göre obezitenin nedenlerinden biri. Sindirim ve mide problemlerine de neden olduğu saptanmış. Ayrıca bağımlılık yapıyor. İçinde olmayan yiyecek neredeyse yok gibi... Lokantalardaki yemeklere bile konuluyor. Katkı maddesi satan pazarlamacılar bunu pazarlıyor. Neden her köşe başında çiğköfteci var? Çünkü içine MSG koyarak lezzetini artırıyorlar, yiyen bir daha yiyor. Bu maddeyi içeren yiyeceği yiyenler katıksız yiyeceklerin tadını beğenmiyor. “
KÖTÜLEMEK YANLIŞ HERŞEYİN FAZLASI ZARAR
YEDİTEPE Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Ana Bilim Dalı Başkan Prof. Dr. Erdem Yeşilada, Çin tuzunun doğal kaynaklarda ve insanın protein yapısında bulunan bir madde olduğunu, geçen yüzyılda ise bunun biyoteknolojik yöntemlerle üretildiğini söylüyor. MSG’nin glutenden elde edildiğini anlatan Yeşilada, glutenin buğdayda bulunduğunu söylüyor. Yeşilada, MSG’nin yıllardır tartışıldığını, kanser sebebi olarak gösterildiğini ancak herhangi bir bağlantı kurulmadığını anlatıyor: “Tuz ve şekerin nasıl fazlası zarar ise her şeyi fazlası zarar. Bu madde çok yedirdiği için obeziteye neden olabilir. Örneğin cipslerde kullanılan bir madde bu. Cips paketini açınca dibini görüyorsunuz, o kadar yemek tansiyonu yükseltebilir.” Bazı kişilerin alerjik bünyeye sahip olduğunu, bir şeyi kullandıklarında o kişilerde alerji gelişebileceğini de belirten Yeşilada papatya örneğini veriyor: “Biz papatyayı bebeklere bile verirken, bazı kişiler papatyadan ölebiliyor. Burada papatyaya kötü diyebilir miyiz? Nedeni bazı kişilerin alerjik olmaları. Bir şeyi çok kullanırsa alerji gelişebilir. Bir madde bazılarını öldürdü diye onu kötülemek yanlış. Her şeyin fazlası da zararlı.”
PAKET GIDALARDAN UZAK DURUN
GÖĞÜS Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, glutamik asit proteinlerinin vücutta zaten üretildiğini ve dışarıdan alınmasının şart olmadığını söylüyor: “MSG, besin değeri olmayan bir madde. Besinleri lezzetli ve çok yenilebilir hale getiriyor. İnsan sağlığına hiçbir faydası yok. Yapılan araştırmalara göre beyin ve karaciğere toksik etkisi var. Obeziteye neden oluyor. Astım ve alerjinin yanı sıra retinada hasar yaratıyor. Bir de ‘Çin restoranı sendromu’ var, bu MSG’ye duyarlı kişilerde ortaya çıkıyor. Bir Çin restoranında yemek yiyenlerde tanımlandığı için bu isim verilmiş. 2-3 saat süren şikayetler arasında göğüste daralma hissi, çarpıntı, bulantı, ishal, terleme, kol ve bacaklarda karıncalanma var.” Küçükusta glutamik asidin doğal olarak istiridye, midye gibi deniz kabukluluları, rokfor ve parmesan peyniri, domates, ceviz, brokoli, patates, mantar ve bazı yosunlarda belli miktarda bulunduğunu söylüyor. Ama paket gıdalardaki MSG kimyasal yöntemlerle üretilen versiyonu. Dolayısıyla tatlısından tuzlusuna paket gıdalardan uzak durulması tavsiyesinde bulunuyor.
KANSERE YOL AÇTIĞI YÖNÜNDE VERİ YOK
ONKOLOJİ profesörü Yavuz Dizdar, MSG’nin kansere neden olup olmadığı konusunda yeterli veri bulunmadığını ancak sinir sistemini uyarıcı etkisine dikkat çekiyor. MSG’nin bağımlılık yarattığını, bağımlılığı pekiştirdiğini söylüyor. Dizdar’a göre içinde MSG bulunan yiyeceği yiyip de doymamanın nedeni bu etki: “Günümüzde yiyecekler o kadar çok işlemden geçiriliyor ki sonuçta lezzeti kayboluyor. İşte MSG yiyecekleri lezzetli hale getirmek için kullanılan bir madde. Yiyeceklerin tadını artırıyor, pekiştiriyor. Tuzlu ve gevrek yiyeceklerde daha çok kullanılıyor. Benim tavsiyem paket gıdalardan mümkün olduğunca uzak durmak.”

Üzümlü Portakal Aromalı Kek



Malzemeler:
2 su bardağı un
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilin
1 su bardağı şeker
1 su bardağı kuru üzüm
1 su bardağı yoğurt 
1 su bardağı sıvı yağ
3 yumurta
Portakal rendesi

Yapılışı:
Şeker ve yumurtayı çırpın.
Üzüm hariç diğer malzemeleri de ekleyip iyice karıştırın.
Son olarak üzümü ekleyip kaşıkla karıştırın(dibe çökmemesi için kaşık kullanın)
Kek kalıbına döküp önceden ısıtılmış fırında 200 derecede pişirin.
Afiyet Olsun :)

20 Ocak 2014 Pazartesi

Bir Yusuf Masalı 1. ve 2. bölüm Bir arada :)

"Geçmişten geleceğe değişmeyecek tek şey: Aşk" 18.yüzyıl İstanbul’unda geçen, Paşa konağının aşçısı Yusuf ile paşa yeğeni Züleyha’nın aşkını anlatan bir hikaye. Yıllar önce İstanbul’a gelip yerleşen ve Paşa’lığa kadar yükselen amcasını bulmak için yollara düşen Maria Züleyha’nın Yusuf ile karşılaşmasıyla başlayan macera, Yusuf’un Paşa konağında aşçı olmasıyla başka bir boyut kazanır. Yusuf ile Züleyha’nın aşkı etrafında,Paşa konağındaki yaşam ve gündelik hayat iç içe veriliyor. Terzisiyle, fırıncısıyla, berberiyle, kabadayısı ve şerbetçisiyle Osmanlı coğrafyasının o dönemdeki tüm renklerini içinde barındıran eğlenceli çarşısında usta- çırak ahlakını da gözeterek yaşanan ilişkiler ağı da dizinin bir başka yönü. İstanbul’ da üç ayrı mekanda ve bir de çarşıda gerçekleşen çekimler için hem konaklar yenilendi hem de çarşı platosu yeniden inşa edildi." Tesadüfen bulduğum güzel eğlenceli bir dizi tavsiye ediyorum :)

Etli Nohut Yemeği


Malzemeler:
2 bardak haşlanmış nohut
400 gramlık kuzu parça et
1 yemek kaşığı biber salçası
1 orta boy soğan
2 yemek kaşığı sıvı yağ
Tuz karabiber
1 bardak sıcak su

Yapılışı;
Soğanı kavurun. Eti ilave edin.1 bardak sıcak su ekleyip et yumuşayana kadar kısık ateşte pişirin.
Nohutu,salçayı ve 1 buçuk litre sıcak su ekleyin.Kısık ateşte et iyice yumuşayana kadar pişirin.
Afiyet Olsun :)


19 Ocak 2014 Pazar

Kuru Barbunya Tarifi


Malzemeler:
2 bardak barbunya
1 orta boy domates
1 orta boy soğan
1 yemek kaşığı salça
1 adet havuç
2 yemek kaşığı sıvı yağ(zeytinyağ tercih ettim)
2,5 bardak sıcak su

Yapılışı:
Barbunya kuru olduğu için geceden ıslatın.
Ertesi gün az yumuşayana kadar haşlayın.Süzün ve yıkayın.
Bir tencereye yemeklik doğradığınız havuçla soğan ve  sıvı yağı alın biraz kavurun.
Barbunyaları ekleyin.En üste de doğradığınız yemeklik domatesleri ekleyip, salça ve suyunu ilave edip altını kısın.
Afiyet Olsun :)






17 Ocak 2014 Cuma

Yüzük (Yüksük) Çorbası


Bugün de önce yoğurtlu mantı yapacaktım son anda fikrim değiştiği için yüzük çorbası yapmaya karar verdim.Kimi yörelerde de yüksük çorbası da deniyor. Benim ölçülerim 4 kişiye münhasır bir tarif.

Malzemeler:
Hamuru için;
3 su bardağı un
2 yumurta
Yarım su bardağı su
1 tatlı kaşığı tuz
İç harcı için;
100 gram yağlı dana kıyma
1 küçük soğan
Tuz,Karabiber,toz biber
Suyu için;
2 litre su(8 bardak)
1 yemek kaşığı biber salçası
1 su bardağı haşlanmış nohut
Kuru nane
Limon suyu(tercihe bağlı)

Yapılışı;
Unu derin bir yoğurma kabına alıp ortasını havuz gibi açıp yumurta,su ve tuzu ekleyip yumuşak ele yapışmayan bir hamur elde edin.İki bezeye bölün.
Hamur dinlenirken iç harcı hazırlayın,soğanı çok küçük doğrayın (rondodan geçirebilirsiniz).Kıyma ve baharatları da ekleyerek iyice harmanlayın.
Un serpilmiş bir masaya veya tezgaha hamuru alın.Oklava yardımıyla ince bir şekilde açıp,Uzunca şeritler haline getirin.Sonra kare şeklinde kesip,harçtan azar azar ekleyip iki ucundan tutup birleştirin.
Yaptığınız mantıları devamlı unlayın (unlamak hem yapışmaması için hem de çorbaya güzel bir kıvam vermesi için önemli)
Bir tencereye 2 litre su ekleyin.Kaynadıktan sonra salçayı ekleyip karıştırın iyice erisin.Mantılarınızı da suya ekleyin karıştırın.Son olarak nohutu ve kuru naneyi ilave edip mantılar yukarı çıkana kadar ara sıra karıştırarak kaynatın.
Dilerseniz limon suyunu tencereye ekleyebilirsiniz.Ben tercihen limonu çorbanın yanında servis ediyorum..
Afiyet Olsun :)




Kutsal Ahid Sandığı İstanbul'da Olabilir mi?





Ahd-i Atik Sandukası, Yüce Rabbimiz'in Kuran'da bildirdiği ve içinde Hz. Musa ve Hz. Harun'dan eşyalar barındıran değerli bir sandıktır. İslam alimlerine göre, sandukanın en önemli özelliği ise MÖ. 587 yılından beri nerede olduğunun bulunamaması ve ahir zamanda çıkacak bir şahıs olan Hz. Mehdi tarafından bulunacağının kabul edilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde ve çeşitli tarihi kaynaklarda dikkat çekilen bir konu olan Ahd-i Atik Sandukası, Yüce Rabbimiz'in gönderdiği Kuran'da bildirilmektedir. Ayrıca İlahi bir kitap olarak indirilen ancak sonradan tahrif edilmiş olan Tevrat'ta da bu sanduka hakkında bilgiler yer almaktadır. İslam alimleri tarafından, Kuran ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağı bir dönemin de habercisi olan sanduka hakkında Kuran'da şu şekilde bildirilmiştir:
"Peygamberleri, onlara dedi: "O-nun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesidir. Onda Rabbiniz'den 'bir güven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır." (Bakara Suresi, 248)
Tarihi Kaynaklara Göre Sanduka
Ahd-i Atik Sandukası hakkında tarihi kaynaklar incelendiğinde birçok bilgi ile karşılaşılmaktadır. İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışlarından sonra Sina Dağı'nın eteklerinde imal edildiği düşünülen sandukada, Hz. Musa'dan kalan taş levhalar ve Hz. Harun'dan kalan eşyalar bulunmaktadır.
Tarihi kaynaklara göre; Ahd-i Atik Sandukası, Hz. Harun döneminden sonra Hz. Davud döneminde şehrin Birleşik Yahudi Krallığı'nın başkenti ilan edilmesiyle Kudüs'e taşındı. Hz. Süleyman tarafından yaptırılan mabede konulan sanduka, MÖ. 587 yılına kadar Beytülmakdis'te kaldı. 
 
Aynı yıl içinde Babil İmparatoru Buhtunnesar -Babil'in Asma Bahçeleri'ni yaptıran kral- Kudüs'ü işgal etti ve o tarihten sonra yaklaşık 500 yıl ortadan kaybolan sandukanın, tahrip edilemediği ve onu koruyan Levililer tarafından mabedin altında hazırlanmış gizli bir bölmede saklandığı inancı yayıldı. M.S. 70 yılında ise Roma valisi Titus'un Beytülmakdis'i yıktırdıktan sonra bu yeraltı odasına da ulaştığı ve mabedin kutsal eşyalarıyla birlikte sandukayı da Roma'ya götürdüğü varsayılmaktadır.
Kayıp Sandukayı Bulma Arayışları
Ahd-i Atik Sandukası, M.Ö. 587 yılından bu yana bulunamamıştır. Bununla beraber, Yahudiler sandukanın ancak Mesih'in gelişinden sonra ortaya çıkacağına inandıklarından, tarih boyunca sandukayı arayanlar genellikle Yahudiler değil Hıristiyanlar olmuştur. Mabed Tepesi'nde yapılan ve kaydedilmiş ilk "sanduka kazıları"nı 19. yüzyılda Haçlılar döneminde Mabed Şövalyeleri yapmıştır.
O tarihte ve yakın tarihte yapılan araştırmalarda sandığın izine rastlanmamış ancak bu konu son dönemlerde tüm araştırmacıların ilgi odağı haline gelmiştir.
Tevrat'ta Sanduka
Yarattığı her şeyi sonsuz bir ilim ve hikmet üzerine yaratan Yüce Rabbimiz, sandukanın varlığını Kuran'ın yanı sıra Tevrat'ta da bildirmiştir. Taş tabletlerin birisinin Sina dağında Hz. Musa'ya verildiği ve bu taş tabletlerin Horeb dağında sandığa konmuş olduğu Tevrat pasajlarında şöyle bildirilmektedir:
"Ve Sina dağında, Musa ile söyleşmeyi bitirince, şahadetin iki levhasını ona verdi." (Kitabı Mukaddes. Çıkış. Bap. 31)  
İsrailoğulları Mısır'dan çıktıkları zaman, RABBİN onlarla ahdettiği Horeb dağında, sandığın içine Musa'nın koymuş olduğu iki levhadan başka içinde bir şey yoktu." (Kitabı Mukaddes /Tarihler II. Bap5)
Daha sonra bu sandığın Hz. Davud tarafından taşındığı ve Hz. Süleyman tarafından yerine konduğu ise yine Tevrat'ta şu şekilde haber verilmektedir:
"Ve Davud kalktı ve isimle, kerubiler üzerinde oturan ordular Rabbinin ismiyle çağrılan Allah'ın sandığını Baale-yahudadan çıkarmak için, yanındaki bütün kavimle oraya gitti. Ve Allah'ın sandığını yeni bir arabaya koydular ve onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Abinadabın oğulları Uzza ve Ahyo yeni arabayı sürüyorlardı. Ve Allah'ın sandığı ile beraber onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Ahyo sandığın önünde yürüyordu". (Kitabı Mukaddes / Samuel II. Bap.6)
Hz. Musa'nın Sandığının Yeri ve Yolculuğu Hakkında Öne Çıkan Görüşler
Kudüs şehri, Hz. Süleyman'ın yaptırmış olduğu mabed ve "Ahit Sandığı" ile anılan bir tarihe sahiptir. M.S. 70 yılında Kudüs'teki tapınağın tahrip edilip yakıldığı ve kutsal eşyaların Roma'ya götürüldüğü, en yaygın olan görüştür. Ancak öne çıkan diğer bir görüş ise, M.Ö. 587 yılından itibaren kayıp olan sandığın Kudüs'te saklandığı ve Romalı veya başka kavimler tarafından tahrip edilmesin diye muhafaza edilmek üzere -Kudüs güvenli görülmeyip- daha kuzeye, yani Şam yakınlarındaki Taberiye'ye, Hatay'a, Mekke'ye götürüldüğüdür. (En doğrusunu Yüce Rabbimiz bilir.)
Hadislerde Tabut-u Sekine
Ahd-i Atik Sandukası, Kuran'da belirtildiği gibi, Allah'ın "inananlar için bir delili" (Bakara Suresi, 248) olmasından dolayı, uzun yıllardan beri tüm inananlar tarafından bulunmaya çalışılmaktadır. Bu kadar detaylı araştırmalar sonucunda hala bulunamamış olması ise ahir zamanın birçok alametinin gerçekleştiği dönemimizde bulunabilecek olmasının bir işareti olabilir. (En doğrusunu Yüce Allah bilir.)
Ahir zaman; kıyamete yakın bir vakitte Kuran ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağı ve insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemdir. Geçmiş dönemlerde yaşanan ahlaksızlıklar, baskılar, zulümler, adaletsizlikler ve dejenerasyon bu kutlu dönemde ortadan kalkacak, her türlü sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, güzellik, barış ve huzur alacaktır. Teknolojide çok büyük gelişmeler yaşanacak ve bunlar tüm insanların hayrı ve rahatlığı için kullanılacaktır. Sandık da Allah'ın izniyle bu dönemin bir nişanesi olacak ve tüm insanlık için güzel günlerin müjdecisi olacaktır.
Peygamberimiz (sav) de birçok hadisinde sanduka ve onu bulacak olan Hz. Mehdi hakkında bilgiler vermiş ve bu kutlu olayı Müslümanlara müjdelemiştir.
Peygamberimiz (sav) tarafından bildirilen hadislere göre sandık Taberiye gölü yakınlarındadır. Ahir zaman Hz. Mehdisi tarafından bulunup, -aynı Talut'un hükümranlığının belgesi gibi- O'nun hükümranlığının bir sembolü olacaktır. Bu konudaki bir hadis şöyledir:
"Hz. Mehdi, Tabut-u Sekine'yi (Kutsal Sandığı) Taberiye gölünden çıkaracak." (Ikdı'd Dürer, sf.51-a)
Ahir zamanla ilgili geçen başka hadislerde de sandığın yeri ile ilgili olarak başka yer isimleri verilir. Bu yer isimlerinin ayrı ayrı olmaları da kutsal emanetlerin yerinin net olarak bilinmediği ve belki de Hz. Mehdi için özel olarak korunduğu anlamında olabilir. (En doğrusunu Yüce Allah bilir.)
"Ona Hz. Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut'u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır." (Suyuti, el- Havi li'l Feteva, II. 82)  
"Ona Hz. Mehdi denilmesinin nedeni, Şam'da bulunan dağlardan birine yönelmesidir. Oradan (gerçek) Tevrat kitaplarını çıkaracak, Yahudilere karşı delil getirecektir." (Suyuti, el-Havi li'l Feteva, II. 81)
Bu hadislerle ilgili yorumlara göre, Hz. Mehdi zamanında Yahudilerden bir kısmının körüklediği Siyonizm ateşi sönecek ve İslam'ın hoşgörüsü ve Kuran ahlakı Yahudiler arasında da yaygınlaşacaktır.
Hadislerde geçen ve "Taberiye gölündedir" şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam'a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine'ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye için de söz konusudur. Hatta buradan yola çıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudüs'te, Mekke'de, Taberiye'de, Hatay'da olabileceğine dikkat çeker ve ek olarak İstanbul'a da işaret ederler. 
 
ALINTIDIR...